27.02.2014

“ لَعَلَّ - Lealle” edatı, Bakara Suresi, 2/21

{ يَٰـأَيُّهَا ٱلنَّاسُ ٱعْبُدُواْ رَبَّكُمُ ٱلَّذِي خَلَقَكُمْ وَٱلَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ }

قال أبو جعفر: فأمر جل ثناؤه الفريقـين الذين أخبر الله عن أحدهما أنه سواء علـيهم أأنذروا أم لـم يُنذروا أنهم لا يؤمنون، لطبعه علـى قلوبهم، وعلـى سمعهم وأبصارهم، وعن الآخر أنه يخادع الله والذين آمنوا بـما يبدي بلسانه من قـيـله: آمنا بـالله والـيوم الآخر، مع استبطانه خلاف ذلك، ومرض قلبه، وشكه فـي حقـيقة ما يبدي من ذلك وغيرهم من سائر خـلقه الـمكلفـين، بـالاستكانة والـخضوع له بـالطاعة، وإفراد الربوبـية له، والعبـادة دون الأوثان والأصنام والآلهة لأنه جل ذكره هو خالقهم وخالق من قبلهم من آبـائهم وأجدادهم، وخالق أصنامهم وأوثانهم وآلهتهم، فقال لهم جل ذكره: فـالذي خـلقكم وخـلق آبـاءكم وأجدادكم وسائر الـخـلق غيركم وهو يقدر علـى ضركم ونفعكم أولـى بـالطاعة مـمن لا يقدر لكم علـى نفع ولا ضر. وكان ابن عبـاس فـيـما رُوي لنا عنه يقول فـي ذلك نظير ما قلنا فـيه، غير أنه ذكر عنه أنه كان يقول فـي معنى: { اعْبُدُوا رَبكُمْ } وَحِّدوا ربكم. وقد دللنا فـيـما مضى من كتابنا هذا علـى أن معنى العبـادة الـخضوع لله بـالطاعة والتذلل له بـالاستكانة. والذي أراد ابن عبـاس إن شاء الله بقوله فـي تأويـل قوله: { اعْبُدُوا رَبَّكُمْ } وَحِّدُوه: أي أفردوا الطاعة والعبـادة لربكم دون سائر خـلقه.
حدثنا مـحمد بن حميد، قال: حدثنا سلـمة، عن ابن إسحاق، عن مـحمد بن أبـي مـحمد، عن عكرمة، أو عن سعيد بن جبـير، عن ابن عبـاس، قال: قال الله: { يا أيها الناسُ اعْبُدُوا رَبَّكُمْ } للفريقـين جميعاً من الكفـار والـمنافقـين، أي وحدوا ربكم الذي خـلقكم والذين من قبلكم.
وحدثنـي موسى بن هارون، قال: حدثنا عمرو بن حماد، عن أسبـاط، عن السدي فـي خبر ذكره، عن أبـي مالك، وعن أبـي صالـح، عن ابن عبـاس، وعن مرة، عن ابن مسعود، وعن ناس من أصحاب النبـي صلى الله عليه وسلم: { يا أيُّها النَّاسُ اعْبُدُوا رَبَّكُمْ الَّذِي خَـلَقَكُمْ وَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ } يقول: خـلقكم وخـلق الذين من قبلكم.
قال أبو جعفر: وهذه الآية من أدلّ دلـيـل علـى فساد قول من زعم أن تكلـيف ما لا يطاق إلا بـمعونة الله غير جائز إلا بعد إعطاء الله الـمكلف الـمعونة علـى ما كلفه. وذلك أن الله أمر من وصفنا بعبـادته والتوبة من كفره، بعد إخبـاره عنهم أنهم لا يؤمنون وأنهم عن ضلالتهم لا يرجعون.
القول فـي تأويـل قوله تعالـى: { لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ }.
قال أبو جعفر: وتأويـل ذلك: لعلكم تتقون بعبـادتكم ربكم الذي خـلقكم، وطاعتكم إياه فـيـما أمركم به ونهاكم عنه، وإفرادكم له العبـادة، لتتقوا سخطه وغضبه أن يحل علـيكم، وتكونوا من الـمتقـين الذين رضي عنهم ربهم.
وكان مـجاهد يقول فـي تأويـل قوله: { لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ }: تطيعون.
حدثنا ابن وكيع، قال: حدثنـي أبـي عن سفـيان، عن ابن نـجيح عن مـجاهد فـي قوله: { لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ } قال: لعلكم تطيعون.
قال أبو جعفر: والذي أظن أن مـجاهداً أراد بقوله هذا: لعلكم أن تتقوا ربكم بطاعتكم إياه وإقلاعكم عن ضلالتكم.
قال أبو جعفر: فإن قال لنا قائل: فكيف قال جل ثناؤه: { لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ }؟ أوَ لـم يكن عالـماً بـما يصير إلـيه أمرهم إذا هم عبدوه وأطاعوه، حتـى قال لهم: لعلكم إذا فعلتـم ذلك أن تتقوا، فأخرج الـخبر عن عاقبة عبـادتهم إياه مخرج الشك؟ قـيـل له: ذلك علـى غير الـمعنى الذي توهمت، وإنـما معنى ذلك: اعبدوا ربكم الذي خـلقكم والذين من قبلكم، لتتقوه بطاعته وتوحيده وإفراده بـالربوبـية والعبـادة، كما قال الشاعر:
وقُلْتُـمْ لَنا كُفُّوا الـحُرُوبَ لَعَلَّنَا   نَكُفُّ وَوَثَّقْتُـمْ لَنا كُلَّ مَوْثِقِ
فلَـمَّا كَفَفْنَا الـحَرْبَ كانَتْ عُهُودُكُمْ   كَلَـمْـحِ سَرَابٍ فِـي الفَلاَ مُتَألِّقِ
يريد بذلك: قلتـم لنا كفوا لنكفّ. وذلك أن «لعلّ» فـي هذا الـموضع لو كان شكّاً لـم يكونوا وثقوا لهم كُلَّ موثق.

تفسير جامع البيان في تفسير القرآن/ الطبري (ت 310 هـ) مصنف و مدقق 

Mecazın sınırlarını zorlayan atasözü

кудайга ишенсең, жөө каласың.

İmam Et- TABERÎ (224/838 - 310/923)

besmele1.gif (2505 Byte)
H. III-IV (M.9-10) asirlarda yetismis, fikih, hadis, tarih, dil, tefsir ve kirâat ilimlerinde otorite olmus âlim.
Tam adiyla Ebû Cafer Muhammed ibn Cerîr et-Taberî. Taberistan'in mul sehrinde 224/838 yili sonlarinda dünyaya geldi, ilk tahsilini burada yapti. Yedi yasinda hafiz oldu, dokuz yasinda hadis ezberlemeye basladi.
Ilim tahsili için Rey, Basra, Kûfe, Medine, Suriye ve Misir gibi sehir ve ülkeleri dolastiktan sonra, hilâfet merkezi olan Bagdad'a yerlesti. Kaynaklar onun hocalari ve talebeleri için uzun bir liste vermektedir. Zamaninda hadis, fikih (Hanefi, Sâfiî ve Mâlikî fikihlari), kirâat, tarih ve edebiyat sahalarinda meshur olan birçok âlimden ders aldi, yetistikten sonra da bütün bu ilimlerde eserler verdi. Kirk sene süreyle, her gün kirk varak yazmak suretiyle, son derece hacimli eserler meydana getirdi.
Zamanindaki birtakim mezhep mensuplarinca Râfîzîlik ve Sîîlikle itham edilmis olmakla birlikte, bu vasiflari yoktur. Bunlar, müfrit ve mezheplerinde mutaassip kimseler tarafindan ortaya atilmis iddialar, hatta iftiralardir. Çünkü, Taberî'nin eserlerinde onun, ne Râfizî ne de Sîî olduguna delâlet edecek ifadeler ve bilgiler ya almaktadir.
Fikihta önceleri Safîî mezhebine mensup iken, sonradan mutlak müctehidlik mertebesine ulasmistir. Kaynaklar onun, Cerriyye adinda sonralari ortadan kalkmis olan bir mezbebin imami oldugunu kaydeder. Onu, Râfizlikle itham edenler de Hanbelî mezhebi mensuplari olup, bu düsmanliklari, Taberî'nin, onlarin imami Ahmed Ibn Hanbel'i bir fikih imami degil de hadis âlimi kabul etmesine kizdiklarindan olmalidir. Kaynaklar Taberî'nin, Ahmed Ibn Hanbel'den ilim almak üzere Bagdat'a geldigini ve fakat ancak onun vefatindan sonra Bagdat'a ulasabildigini, bunun üzerine memleketine dönmeyerek Basra'da tahsiline devam ettigini belirtiyorlar. Bu yüzden iki imam arasinda herhangi bir husumet olmadigi gibi Taberî, Imam Ahmed Ibn Hanbel'in degerini ve mertebesini inkâr etmis de degildir.
Taberî, 310/923 yilinda Bagdat'da vefat etmis ve muhaliflerinin çoklugu sebebiyle, ölümü gizli tutularak geceleyin vefat ettigi eve defnedilmistir. Kabrinin baska yerde oldugu (meselâ Misir gibi) seklindeki haberler ise saglikli degildir. Taberî'ye ait oldugu iddia edilen kabirler ona ait olmayip belki de onun adina kurulmus ziyaret makamlaridir.
Imam Taberî'nin te'lif ettigi eserlerin birçogu kaybolmus ve zamanimiza kadar ulasamamistir. Fakat bize kadar ulasan eserlerinin bile bir ömre sigdirilmasi zordur ve Taberî'nin büyüklügünün en büyük delilidir. Taberî'nin eserlerinden bazilari sunlardir.
1- Târîhu'l-Ümem ve'l-Mülûk: Taberî'nin doguda ve batida hakli bir söhrete ulasmasina ve "Tarihin Babasi" ünvani verilmesine sebep olan genel tarihidir. Taberî bu eserinde yaratilistan kendi zamanina kadar olan olaylari rivayet senedleriyle birlikte kaydetmistir. Tarih ilminde en önemli kaynaklardan biri olarak kabul edilir. Daha sonra gelen tarihçiler onun verdigi bilgileri ya aynen almis, ya da özetleyerek vermislerdir. Birçok dile ve bu arada Türkçe'ye de tercüme edilmistir. Millî Egitim Bakanligi tarafindan Sark Islâm Klâsikleri serisi içinde nesrine baslanan Türkçe tercümesinin basimi henüz tamamlanamamistir.
2- Ihtilâfu'l-Fukahâ: Bu eser Ihtilâfu Ulemâi'l-Emsar f Ahkâmi Serâii'l-Islâm adiyla 1933'de yayimlanmistir.
3- Letâifu'l-Kavl f Ahkâmi Serâii'l-Islâm: Usûl-i fikha dair yazdigi bir eserdir.
4- Kitâbu'l-Kirâât ve Tenzîlu'l-Kur'an.
5- Kitâbu Serhi's-Sünne: Mezhebî ve itikâdî konulari ihtiva eden eser Misir ve Bombay (1321)'da basilmistir.
6- Kifâbu Adâbi Menâsiki'l-Hacc.
7- Kitâbu'l Mûciz fi'l-Usûl.
8- Kitâbu'l-Garîb ve't- Tenzîl ve'l-Aded.
9- Kitâbu Âdâbi'l-Kudât.
10- Câmiu'l-Beyân an (fî) Te'vîli Âyati'l-Kur'an: 270/883 yilinda tamamladigi bu eseri Taberî Tefsiri olarak da bilinir. Taberî, çok meshur bir tarihçi olmasi kadar, "Rivâyet tefsirlerinin anasi" olarak kabul edilen bu tefsiri ile de söhret buldugu için, bu tefsiri hakkinda biraz daha genis bilgi verecegiz.
Taberî Tefsiri
Câmiu'l-Beyân, rivâyet tefsirlerinin ilki ve en önemlisi sayilir. Kendinden sonraki rivâyet tefsirlerinin kaynagi durumundadir. Ancak dirayet tefsiri yönünden de küçüksenemiyecek derecede bilgiler ihtiva eder. Subkî'nin et-Tabakâtu'l-Kubrâ'sinda kaydettigine göre Taberî, bu tefsirini çok uzun kaleme almis ve fakat yine kendisi daha sonra kisaltarak bugünkü hacmine indirilmistir .
Taberî bu tefsire bir mukaddime ile baslar. Mukaddime'de Kur'ân ile ilgili bazi konulara yer verir. Kur'ân'in nâzil oldugu Arapça'nin özelliklerinden ve lehçelerinden söz eder. Tefsir ve Te'vîli açiklar. Kur'an'i, kendi re'yi ile tefsiri yasaklayan hadisleri, pesinden de Kur'an tefsirine tesvik eden hadisleri ve sahabeden Kur'an-i tefsir edenleri zikreder. Tâbiûndan Kur'an tefsiri makbul olanlarla tefsiri kabul edilemeyecek derecede zayif olanlari sayar. Daha sonra Kur'an'in isimlerinin, surelerinin ve ayetlerinin te'vîline geçer.
Taberî, eserine "Tefsir" degil de "Te'vîl" adini vermistir. Ayetleri tefsire baslarken de ayni- isimlendirmeyi sürdürür ve "el-kavlu f te'vli kavlihî Teâlâ" diyerek ayeti zikrederek, sonra o ayeti tefsir eder. O ayetin tefsiri ile ilgili olarak kendine ulasan muhtelif rivâyetlerden birbirini destekleyenleri ayni anlamda olan veya birbirini tamamlayan rivâyetleri pespese senedlerini de zikrederek serdeder. Bu rivâyetlerde "merfû, mevkûf, maktû hadis" (Hz. Peygamber'den, sahâbeden, tâbiûndan nakledilenler) sirasina riayet eder. Eger bu ayetin tefsirinde birden fazla görüs varsa, bu görüsleri ve delilleri olan rivâyetleri ayri basliklar altinda verir.
Ancak o, tefsire dair rivâyetleri saymakla yetinmez; gerek rivâyetlerin senedlerini, gerekse metinlerini tenkide tabi tutar, zayiflik ve kuvvet nokta-i nazarindan inceleyerek aralarinda tercihler yapar.
Ihtiyaç duydugu yerde âyetlerin gramer tahlillerine girisir, âyetlerden çikarilacak fikhî hükümlere, bu fikhî hükümlerin dayandigi delillere temas eder, bu hükümlerden tercih ettiklerine ve tercihine sebep olan delillere isaret eder.
Eserde yer yer kirâatlere, bunlardan sâz* olanlarina da isaret edilir. Kirâat* farkliliklarina göre âyetlerin kazandigi anlamlar da verilir.
Taberî tefsirinde yer yer Isrâiliyyât'a da rastlanir. Bu konudaki rivâyetlerini daha ziyade Ka'bu'l-Ahbâr, Vehb Ibn Münebbih, Ibn Cüreyc ve Süddi'ye dayandirir. Ancak Isrâiliyyât'a dair verdigi haberleri senedleri ile birlikte kaybettigi için bu haberlerin tahkiki ve arastirilmasi daima mümkündür .
Taberî, özellikle kelime izahlarinda, garib lafizlarin tefsirinde eski Arap siirinden büyük ölçüde istifade etmis, izahlarina cahiliye devri siirinden çokça deliller getirmistir.
Câmiu'l-Beyân'da kelâm ve akîde konularinda da azimsanmayacak derecede bilgi vardir. Müfessir, eserinden ehl-i sünnet ve'l-cemâat mezhebini destekler; Kaderiyye, Mu'tezile, Mücessime, Müsebbihe gibi ehl-i sünnete muâriz mezheblerin görüslerini reddeden açiklamalara ve te'villere yer verir.
Özetle Ibn Cerîr bu eserinde kendinden önceki müfessirlerin hemen bütün görüslerini, o zamana kadar tesekkül etmis olan Abdullah Ibn Abbâs (öl. 68/687-688), Abdullah Ibn Mes'ûd (öl. 32/652), Ali Ibn Tâlib (öl. 40/660), Übeyy Ibn Ka'b (öl. 19/640)'a dayanan tefsir ekollerinin müfessirlerinden ve diger müstakil âlimlerden elde ettigi bütün rivâyetleri toplamis, böylece büyük bir "Tefsir Ansiklopedisi" meydana getirmistir. Bu arada Mukâtil, Ibn Bükeyr ve Kelbî gibi tefsirde zayif kabul edilen âlimlerden nakilde bulunmamaya da dikkat etmistir.
Câmiu'l-Beyân'in muhtelif baskilari vardir. En yaygin olani 30 cüz halinde ve kenarinda Neysâbûrî (öl. 728/1 328)'nin "Garâibu'l-Kur'an ve Ragaibu'l-Furkan" adli tefsiri bulunan baskisidir.

Mahmûd Muhammed Sâkir ve Ahmed Muhammed Sâkir eserin tahkikli nesrine baslamislarsa da, Ahmed Muhammed Sâkir'in vefati ile 16. ciltde kalmistir. Tahkiki biten ciltler Misir'da Dâru'l-Maârifçe nesredilmistir. Camiu'l-Beyan'in birçok yönü üzerinde çesitli mastir ve doktora tezleri yapilmistir. Ayrica Hasan Karakaya tarafindan Türkçeye tercüme edilen eseri yayinlanmaya hazir hale getirilmistir.

Why I Love Languages?

Hebrew courses are given. Hebrew I learnt from the Ankara University Faculty Professor, Faculty of Theology. (Prof. Dr. Salih Akdemir and still continue learning it while following the Holy books in the English, Greek, Syriac, Hebrew and Latin texts. I can give lessons from the Holy book following the text in English, Greek, Syriac, Hebrew and Latin.)
Russian is not difficult anymore. We are teaching Russian grammar, speaking skills, writing skills in two ways, first with brief description and with all details and the second one by practical program where you could for the short time to lean Russian. The choice is yours. We have one of the best materials to learn the Russian language. For the example Listening is a very important skill for learners of any language and for it we have different kind of audio files. Where you will listen to audio records and develop your listening comprehension. I am an Ahıska Turk and Russian language my mother tongue that is why explanation will be in easy and understandable way.
Learn Arabic from the graduater of İstanbul Haseki Training Center! Grammar of the Arabic language, speaking skills, writing skills learn in practical way and with all details. Our courses program goes by levels.
1. The first level is starter. Here emphasis is on speaking and reading skills. Without tiring the students we are taught some basic grammar rules. A person who compiled this level could understand a few everyday expressions of simple functions in known situations, and can produce some single words and set phrases in response. Little structural grasp, except in reading, where (s)he can recognize the existence of a few basic structural contrasts. Can substitute items in one or two structural patterns in writing.
2. The second level mid-intermediate. After the completing this level a person can understand many simple expressions of everyday basic functions in familiar situations and sometimes grasp what the basic topic of a conversation in Arabic is. Can produce understandable questions and answers involving information above basic even if structures often go wrong and words are not known. In reading can follow very simplified stories or information, and recognise the meanings of a number of structural contrasts, and can write a few simple but connected sentences on a given topic with some awareness of the forms required.
3. The third level is advanced. The lesson is sets according to the student’s language skills level. Our progress depends on the participant’s performance and effort. In the lesson will be used most effective methods. While the increasing the number of students in the course payment will fall further. A person who will complete this level will understand well enough to hold a continuous conversation with a native speaker, even where the speaker does not, or cannot, adapt his/her language to a foreigner. Can produce well enough to initiate new topics, change the subject, and generally take part in the management of the conversation. In reading, can understand the majority of any non-specialist, modern text and begin to respond to different ‘registers’ or types of writing. Can produce fluent writing on most kinds of topic, including arguing for an opinion, and can use complex sentence structures without many errors.

26.02.2014

114 NÂS SÛRESİ

114-сүрө “Нас[1]
Меккеде түшүрүлгөн. Алты айаттан турат.
Мээримдүү, Ырайымдуу Алланын аты менен!
1.     Айткын[2]: “Сактанам адамдардын Эгеси менен,
2.     (Ал) адамдардын падышасы,
3.     (Ал) адамдардын Кудайы.[3]
4.     Жашырынган азгыруучунун жамандыгынан,
5.     Ал адамдардын жүрөктөрүн азгырат,
6.     (Алар) жиндер жана адамдардан (болот)”.[4]




[1] Наас – Адамдар.
[2] Эй, Мухаммед!
[3] Бул айат Алланын жалгыз экенин, андыктан сыйынуу ага гана таандык экенин кабарлайт. Бардык эле Кудай деп, ага ишенгендер, Кудай бүткүл ааламдардын Эгеси, кожойуну экенин талашпайт. Ал эми сыйынууга келгенде эле бөлүнүп кетишет. Жалгыз Аллага сыйынбай ширк кылышат.
[4]   Бул жерде айтылгандай азгыруулар биз көрө алган адам баласынан да, биз көрө албаган жин-шайтандардан да болот. Бирок биз Аллага ишенип, Андан коргоону сурасак, жамандыктар бизди жеңе албайт.

113 FELÂK SÛRESİ

113-сүрө “Фалак[1]
Меккеде түшүрүлгөн. Беш айаттан турат.
Мээримдүү, Ырайымдуу Алланын аты менен!
1.     Айткын[2]: “Сактанам таёдын Эгеси менен.
2.     Ал жараткан нерселердин жамандыгынан,
3.     Караңгылык каптагандагы анын жамандыгынан,
4.     Түйүндөргө сыйкырлоочулардын кастыгынан,
5.     Көрө албастардын кызгангандагы жамандыгынан”.[3]




[1] Фалак – таё.
[2] Эй, Мухаммед!
[3] `Айша (р.а.) эскерет: “Пайгамбар (а.с.) ар түнү уктаардын алдында эки колунун бармактарын тийиштирип, анан “Кул хува ллаху ахад...”, “Кул аөуузу бирабби-л-фалаки ...”, “Кул аөуузу бирабби-ннааси...”  сүрөлөрүн окуп, аларга дем салып, анан башынан, бет жана алды жагынан  баштап бүт колу жеткен жерине чейин сылап өтөөр эле, жана муну үч ирет кайталачу.”  

112 İHLÂS SÛRESİ

112-сүрө “Ихлас[1]
Меккеде түшүрүлгөн. Төрт айаттан турат.
Мээримдүү, Ырайымдуу Алланын аты менен!
1.     Айткын[2]: Алла Жалгыз!
2.     Алла эч кимге муктаж эмес!
3.     (Ал) төрөбөгөн жана төрөлбөгөн.
4.     Ага эч ким теңдеш эмес.[3]




[1] Ихлас – ыклас.
[2] Эй, Мухаммед!
[3] Пайгамбар (а.с.) айтты: “Кул хува ллаху ахад  — Кур`андын үчтөн бирине тете!”                  

106 KUREYŞ SÛRESİ

106-сүрөКурайш[1]
Меккеде түшүрүлгөн. Төрт айаттан турат.
Мээримдүү, Ырайымдуу Алланын аты менен!
1.     Курейштер көнүккөн нерселери үчүн,[2]
2.     (Б. а.) кышкы жана жайкы сапарга көнүккөндөрү үчүн,
3.     Бул үйдүн ээсине сыйынышсын!
4.     Ал ачкалыкта аларды тамактандырып, коркунучтан аларды аман сактаган.




[1] Курайш – Курейш (уруусу).
[2] Алла Таала Курейшке соода-сатык жасап, тың жашоолору үчүн кышкысын Йеменге, жайкысын Сирийага соода жүргүзүү жакшылыгын ыроологон эле.    

111 TEBBET SÛRESİ

111-сүрө “Масад[1]
Меккеде түшүрүлгөн. Беш айаттан турат.
Мээримдүү, Ырайымдуу Алланын аты менен!
1.  Абу Лахабдын эки колу куурап калсын! Ал куурады.[2]
2.  Ага анын байлыгы да, кесиби да эч жардам кыла алган жок.
3.  Ал алоологон отто азапталат.
4.  Отун көтөргөн айалы да[3]
5.  Анын мойнунда эшилген жиби (бар).




[1] Масад – эшилген жип.
[2] Пайгамбарга (а. с.) жакын туугандарына даават кылууга буйруган айат түшкөндө  Мухаммед (а.с.) бүтүндөй жакындарын топтоп, динге чакырган. Ошондо Абу Лахаб нааразылана кыйкырып: “Сен куруп кал! Ушуга бизди чакырдыңбы?” – дегенде, Алла Таала ушул сүрөнү түшүргөн.
[3] Отко түшөт. Ал тикенектүү отундарды көтөрүп, келип Мухаммед (а.с.) жолуна таштап, Пайгамбарга ызаа көрсөтчү.

110 NASR SÛRESİ

110-сүрө “Наср[1]
Мединада түшүрүлгөн. үч айаттан турат.
Мээримдүү, Ырайымдуу Алланын аты менен!
1.     Качан Алладан жардам жана жеңиш келген кезде,[2]
2.     жана да Алланын динине топ-тобу менен кирип жаткан элдерди көргөнүңдө,
3.     Ошондо Эгеңди мактоо менен даңктагын жана Андан кечирим сура. Албетте Ал тооболорду кабыл кылуучу![3]




[1] Наср – жардам.
[2] Эй, Мухаммед!
[3] Алланын жардамы, жеңиши келип, Мекке алынгандан кийин адамдар топ-тобу менен динге киришкен.   

109 KÂFİRÛN SÛRESİ

109-сүрөКаафирун[1]
Меккеде түшүрүлгөн. Алты айаттан турат.
Мээримдүү, Ырайымдуу Алланын аты менен!
1.     Айткын[2]: “Эй, капырлар!
2.     Мен силер сыйынган нерселерге сыйынбаймын, [3]
3.     Силер дагы мен сыйынган[4] (Аллага) сыйынбайсыңар,
4.     Дагы да – мен силер сыйынган нерселерге сыйынбаймын,
5.     жана да силер мен сыйынган (Аллага) сыйынбайсыңар.
6.     Силердин диниңер өзүңөр үчүн, а менин  диним өзүм үчүн[5]”.





[1] Кафирун – Каапырлар.
[2] Эй, Мухаммед!
[3] Курейш каапырлары Мухаммед (а.с.)га: “Сен биздин кудайларыбызга бир жыл, биз сенин кудайыңа бир жыл сыйыналы”, – дегенде Алла Таала ушул айатты түшүргөн.
[4] Аллага.
[5] Акыркы айаттан ачык көрүнгөндөй, “дин” деген сөз ишенимди да, ага тушташ жашоо мүнөзүн да камтыйт. Ошентип, “динсиз” деген сөз (“жашоо мүнөзү жок” дегенди билдирет).