3.03.2014

Fevkaladenin Fevkinde Bir Kuran Mucizesi | Sivrisinek

“Kuran’daki Gerçek Sivrisinek Mucizesi”
1. Sivrisinek Mucizesine Dair Eski Çalışmalar
Bakara suresi 26’ncı ayette geçen sivrisineğe atfen Kuran’da bir “sivrisinek mucizesi” olduğuna dair iddiaları defalarca duymuşsunuzdur. Gerçekten de var. Ancak bu mucizenin ne olduğunu, ayetle bağlamına dair delili ortaya koyan bir açıklamaya bütün araştırmalarıma rağmen varsa da ulaşamadım. Bu konu ile ilgilenen hemen herkes bu ayette bir mucize olduğundan yola çıkarak sivrisineği incelemiş, ona dair biyolojik verileri değerlendirmiş ve göz önüne bir takım bilgiler sermişler. Ancak gözler önüne serilen bu bilgiler sivrisineğin biyolojik yapısını ve Allah’ın sanatının yansımasını çoğunlukla haklı biçimde verirken, tüm bu bilgilerin Kuran’a nasıl bir delil getirdiğini bir türlü kalb-i mutmainle ortaya koyamamışlar. Demem o ki ayetteki sivrisinek kelimesi yerine başka bir kelime, mesela “armut” olsaydı, armut mucizesi çıkışıyla bu kez herkes armudun organik yapısını inceleyecek, ona dair yaratılış sanatını ortaya koyacak ama yine Kuran’ın delilini, ayette neden armuttan bahsedildiğini ortaya koyamayacaklardı.
İşte bu makale Bakara 26’da niçin sivrisinekten bahsedildiğini, ayette geçen kelimelerle sivrisineğin alakasını ve Kuran’daki gerçek mucizelerden, anlaşılır delillerden birini daha ortaya koymaktadır. Böylece umut ediyorum ki bu ayet, inananların kitaba güvenini bir kez daha tazelemiş olacaktır. Bu makale şu ana kadar yazdıklarım içinde en ciddi öneme sahiplerden biri ve hatta başta gelenidir. Bunda bu kadar iddialı olmamın destekleyicisi özel nedenlerimden biri de surenin ve ayet numarasının hayatımdaki tevafuklarda çokça ortaya çıkmış olmasıdır. Detaylarını vermeyeceğim bu durum bana göre oldukça manidardır ama zandan uzak kalmak açısından okuyucuyu bağlamaz. Ben konuyu elbette delil üzere anlatmaya gayret edeceğim.
2. Bakara 26 Anlaşılamadı
Ayet üzerindeki kelimelerden giderek ayetin bana “oku” dediklerini okudum, bana “araştır” dediklerini araştırdım ve Allah’ın izniyle bu ayetteki gerçek mucizeyi diğer yorumlardan farklı olarak ayeti delillendirecek şekilde kalb-i mutmainle ortaya koydum. Makalem biraz uzun olacak ama sonunda kitabımız Kuran’a daha bir güvenle bakmak üzere, tatmin olup bana hak vereceğinizi ve okuduğunuz için pişman olmayacağınızı ümit ediyorum.
2-Bakara 26 İnnellahe LA YESTAHYI ey yadribe meselem ma BEUDATEN fe ma FEVKaha* fe emmellezıne amenu fe ya’lemune ennehül hakku mir rabbihim* ve emmellezıne keferu fe yekulune maza eradellahü bi haza mesela* yüdıllü bihı kesırav ve yehdı bihı kesıra* ve ma yüdıllü bihı illel fasikıyn
En başta şunu söylemek istiyorum: Meallerin hemen hepsinde Allah’ın sivrisinek örneğini vermesiyle kendine konu ettiği davranışının yanlış anlaşılarak bizim dilimize çevrildiğini düşünüyorum. Ayet genel olarak şu klasik biçimde meallendirilmiş durumda…
*Muhakkak ki Allah bir sivrisineği, hatta daha üstününü misal getirmekten çekinmez. İman edenler bilirler ki, o şüphesiz haktır, Rabb’lerindendir. Ama küfre saplananlar: «Allah böyle bir misal ile ne demek istedi?» derler. Allah onunla birçoklarını şaşırtır, yine onunla birçoklarını yola getirir. Onunla ancak o fasıkları şaşırtır.
Birçoklarınızın da benim gibi, ayetin bu ve benzeri meallerini okurken idrak noktanızda bir ters hareketlenme olduğunu, anlayışınızın bir kısa devreye maruz kaldığını, kulağınızı bir şeylerin tırmaladığını tahmin ediyorum. Özellikle de ilk cümlede… Allah bir sivrisineği örnek getirmekten çekinmez… Eyvallah… Ama hal bu iken “hatta ondan daha üstününü örnek getirmekten” neden çekinmediğini söylesin ki! Eğer bahsedilen “bir başka şey” daha üstünse bu Allah’ın sanatının inceliğini ve yüceliğini göstermez mi? Madem cümle “hatta” kelimesi ile başlıyor daha da basit bir şey gelmeli değil mi devamında? Ama öyle olmuyor da “daha üstünü” oluyor! Çeviride bir problem olduğu açık. Kimileri bu problemi yok etmek için yukarıdaki meale nazaran kelimelerde değişiklik yapmış çevirirken…
*Allâh kesinlikle bir sivrisineği veya ONDAN DA UFAK BİR ŞEYİ misal vermekten KAÇINMAZ.
*Muhakkak ki Allah, sivrisinek ve ONDAN BÜYÜĞÜ ile hakkı açıklamak için misâl getirmeyi TERK ETMEZ.
*Allah, bir sivrisineği, ondan DAHA DA ÖTESİ BİR VARLIĞI örnek olarak vermekten ÇEKİNMEZ.
*ALLAH bir sivrisineği hatta ONDAN DAHA KÜÇÜĞÜNÜ örnek vermekten ÇEKİNMEZ.
*Allah bir sivrisineği, hatta ÜSTÜNDEKİNİ örnek vermekten SIKILMAZ.
*Allah KÜÇÜK BİR SİVRİSİNEKTEN DAHA BÜYÜĞÜNE KADAR her çeşit örneği vermekten ÇEKİNMEZ.
*Allâh, bir sivrisineği hattâ onun da üstünde olan (ONDAN DAHA ZAYIF BİR VARLIĞI)ı misal vermekten UTANMAZ.
Devamındaki cümlede bir “hak”tan bahsediliyor. İman edenler bilirler ki “o” bir haktır, yani Allah’tan bir gerçektir. Peki nedir “o” olarak bahsedilen o? Bir önceki cümlede “hatta” denilerek başlanıp bahsedilen şey nedir? Meallerin çoğuna göre net bir cevap yok!
Peşinden “küfre sapanlar”ın “Allah böyle bir misal ile ne demek istedi?” diye sordukları gündeme geliyor. Peki bunu sormak bu kadar kötü mü? Allah’ın bu misalle ne demek istediğini anlamaya çalışmak kötü bir şey mi? Sorgulamak kötü mü!!!
Ardından “Allah “o”nunla birçoklarını şaşırtıp, yine “o”nunla birçoklarını yola getirir” denilen şey ne? Allah’ın verdiği misal. Nedir o misal? Sivrisinek mi yoksa ondan üstün(!) olan mı yoksa misal ayetinin kendisi mi? Ve “onunla ancak fasıkları şaşırtır” bölümü! Kimdir bu fasıklar? Sorgulayıp da Allah’ın verdiği misalle ne demek istediğini anlamaya çalışanlar mı yoksa başka türlü soran birileri mi? Tüm sorularımı cevaplayacağım ama şimdi ilk cümleye gidelim tekrar.
“Şüphesiz Allah bir sivrisineği ve [daha üstününü / daha küçüğünü / daha büyüğünü / ötesinde bir şeyi / üstündekini / daha zayıfını] misal vermekten [çekinmez / sıkılmaz / sakınmaz / utanmaz / istihya etmez / haya etmez / kaçınmaz / terk etmez]
Alternatif manalardan en doğrusu hangisi acaba? Bu kelimeler hangi Arapça kelimelerin yerine konulmuş bir bakalım. Madem tercih edeceğimizi bulamıyoruz Arapçasının direkt karşılıklarını koyalım o kelimelerin yerine bakalım tanıyacak mıyız?
Şüphesiz Allah bir beudaten’i ve fevk’indekini misal getirmekten lâ yestahyî.
beudaten = dişi sivrisinek
fevk = üzerinde
la yestahyi = utanmamak
Evet. Öncelikle sivrisineğimizin dişi bir sivrisinek olduğunu anladık. Cümlenin sonundaki fiilin bildiğimiz “utanmak” anlamına geldiğini de. Belki de çevirmenler iyi niyetle de olsa bu “utanmak” kelimesini Allah’a yakıştıramadıkları için çekinmek, kaçınmak gibi yan anlamlarıyla ortaya koymuşlar. Bense bunun gerçekten ayetteki gibi bildiğimiz “utanmak” anlamında olduğuna inanıyorum.
ss3
3. Fevk Kelimesinin Manası
Gelelim fevk’e… Hani o meşhur fevkaladenin fevkindeki fevk’e. Cümledeki can alıcı nokta bu kelime. Fevk kelimesi Türkçede genellikle “üstünlük” anlamında kullanılır. Arapçada da böyledir. Ama Arapçada aynı zamanda bir şeyin cismen de “üzerinde” anlamı vardır. Ama bu “üzerinde”nin Türkçede ayrışmış şekilde ifade eden bir karşılığı yoktur. Belki “yukarısı” kelimesi bu anlamı kısmen verebilir ama Türkçe düşünürken yine de gerçek anlam kaçırılabilir. Çünkü biz Türkçede “üzerinde” dediğimiz zaman veya “yukarısında” dediğimiz zaman bahsettiğimiz nesne ya da olguyu cismin içerdiğini mi içermediğini mi anlamak için durumu ifade eden diğer kelimelerden faydalanırız. Örneğin “üzerindeki nedir?” diye sorduğumuzda karşımızdakinin vücudunun üzerindeki yara bereyi mi, sırtına geçirdiği giysiyi mi yoksa başının üstünde uçuşan sinekleri mi kast ettiğimiz anlaşılamaz. Anlaşılması için ya parmağımızla işaret eder ya mimik ve tonlama kullanır ya da “üzerindeki ütüsüz ceket nedir?” gibi nesneyi ve maksadı da açıklayan bir cümle kurarız. İngilizce bilenler için belki daha anlaşılır olacak bir örnek vereyim. Fevk kelimesi “above” ve “over” arası bir şeydir. Nitekim ayetin az da olsa bazı İngilizce çevirilerinde bu makaleyi onayacak şekilde “above” kelimesinin kullanıldığı da görülüyor.
“God does not shy away from citing the example of a mosquito, or anything above it. …”
(2- Surat Al-Baqarah (The Cow) 26: translated by The Monotheist Group)
Yine de Türkçe anlaşılması için bir örnekle bunu vermek istiyorum. Bir şiir yazdığınızı düşünün ve şiirinizde bulutların üzerinde gezmekte olduğunuzu anlatın. İşte fevk “bulutların üzerinde” lafzında kullandığınız şekliyle “üzerinde” anlamında olan kelimedir. Yani ne buluta ait bir parçasınızdır ne de ondan uzaktasınızdır. Üzerinde ama üzerinde olduğunuz şeyden hem kopuk hem de etkileşen bir haldesinizdir. Kısmen temas/iletişim söz konusudur. Yani “above the clouds” durumunda “over the clouds” haldesinizdir. Başı dumanlı dağlar ya da pâlleri dönmekte olan helikopterler gibi. Her ikisinin üzerinde de bir cisim/vaka vardır.
Bir başka örnek, atmosferin tabakalarıdır. Ne birbirlerinin parçasıdırlar, ne de birbirlerinden ayrıdırlar. Birbiri üstüne katmanlar halinde, fevk üstüne fevk durumundadırlar. Cümle içinde kullandığınız manaya göre fevk hemen hemen budur. Üstünde değildir, üzerinde bir haldedir. Eğer masanın üstündeki kitaptan bahsediyorsanız “fevk” değil “ala” kelimesini kullanmanız gerekir. Ama masanın üzerine çökmüş sigara dumanı “fevk” halindedir. Türkçede “üzerinde” ya da “üstünde” derseniz ve açıklamazsanız yön ya da içerik mi olduğu anlaşılamaz. Oysa fevk yön olarak üzerinde demektir. Yukarısında anlamında üzerinde demektir. Yukarısında, tepesinde, tam üzerindedir. Çok uzatmayalım, bu durumda yukarıdaki ayetin ilk cümlesi şöyle oluyor.
“Şüphesiz Allah bir dişi sivrisineği ve yukarısındaki şeyi misal getirmekten utanmaz.”
“İnnellahe LA YESTAHYI ey yadribe meselem ma BEUDATEN fe MA FEVKAHA”
Biliyorum hala Allah’ın “utanması” kulağınızı tırmalıyor ve sivrisineğin üzerindeki/yukarısındaki/tepesindeki/fevkindeki soru işaretini düşünüyorsunuz. İleride onları da çözeceğiz. Ama bakın beyne meallerde kısa devre yaptıran mantıksızlık ortadan kalktı. Ne biçim cümleydi o öyle “Allah sivrisineği ve ondan daha üstününü misal getirmekten çekinmez”!!! Peki zayıf Arapçama rağmen ben bunu nereden çıkarıyorum?
Bulutların üzerinde الغيوم فوق fevk kelimesi kullanılır
Above the clouds الغيوم فوق fevk kelimesi kullanılır
Masanın üzerinde الطاولة على ala kelimesi kullanılır
Başımın üzerinde رأسي فوق fevk kelimesi kullanılır
Başımın üstünde رأسي على ala kelimesi kullanılır
Sivrisineğin üstünde البعوض على ala kelimesi kullanılır (oysa ayette fevk kullanılmış)
Meleklerin yukarısında الملائكة فوق fevk kelimesi kullanılır
Bunun yanında “ala” kelimesi bir yol üzere olmak, üzerinde hak olmak, birinin ya da bir şeyin izinde olmak manasında da kullanılabilir. Yani mecaz da olsa “ala” kelimesi, eğer bir temasla mecaz yapıyorsa kullanılır. Fevk ise böyle değildir.
ss2
4. Fevk Kelimesinin Kuran’daki Kullanılışları
Biz yine de Türkçemize de yansımış üç beş kelime biliyoruz diye havalara girip kendi Arapçamıza güvenmeyelim. “Fevk” ve “ala” kelimeleri, hem konum belirtmek hem de üstünlük belirtmek için Kuran’da birçok başka yerde de nasıl kullanılmış bakalım. Eğer Kuran’ı hak ettiği biçimde meallerle karşılaştırarak okumaya başlarsanız yavaş yavaş Kuran Arapçasını da çözmeye başlıyorsunuz. İstiyorsanız siz de yapabilirsiniz. Şimdi o ayetlere kısa kısa bakalım.
Aşağıda gördüğünüz gibi İsrailoğullarının üzerine kaldırılan Tur Dağı için “fevk” kelimesi kullanılıyor. Tur Dağını İsrailoğullarından üstün kıldık diye çevrilmemiş.
2-Bakara 63 Tur dağını ÜZERİNİZE ( فَوْقَكُمُ ) kaldırarak bir zamanlar sizden söz almıştık: ‘Size verdiğimize kuvvetle sarılın, içindekileri hatırlayın ki korunasınız,’ demiştik.
2-Bakara 63 Ve iz ehaznâ mîsâkakum ve refa’nâ FEVKAkumut tûr(tûra) huzû mâ ateynâkum bi kuvvetin vezkurû mâ fîhi leallekum tettekûn(tettekûne).
Aşağıdaki ayette her iki mana da kullanılmış olabilir. Ama üstünlük manası ağır basıyor elbette. Çünkü burada bir hiyerarşi var. Erdemlilerin alay edenlerden üstünlüğü söz konusu.
2-Bakara 212 İnkâr edenler için dünya hayatı çekicidir. Bu yüzden inananlarla alay ederler. Oysa erdemliler Diriliş Günü onların ÜSTÜNDEDİR ( فَوْقَهُمْ ). Allah dilediğine hesapsız şekilde nimetler bahşeder.
Alttaki ayette kalplerin ve diğer organların üzerinden bahsederken Allah, “fevk” kelimesini değil “ala” kelimesini kullanıyor. Çünkü kalplere işleyen, dokunan bir mühürden bahsediliyor. Çünkü (mecaz da olsa) mühür vurulduğu yerin üstündedir, birleşmiştir, üzerinde gezinmez.
2-Bakara 7 Allah onların kalplerinin ÜZERİNİ ( عَلَى ) ve işitme hassasının ÜZERİNİ mühürledi ve görme hassasının ÜZERİNE perde çekti. Onlar için büyük azap vardır.
2-Bakara 7 Hatemallahü ALA kulubihim ve ALA sem’ıhim* ve ALA ebsarihim ğaşaveh* ve lehüm azabün azıym
Aşağıda da “ala” kelimesi bir yol “üzere” olmak anlamında kullanılmış. Yukarısında gibi bir anlam yok.
2-Bakara 170 Ne zaman onlara: “Allah’ın indirdiklerine uyun” denilse, onlar: “Hayır, biz, atalarımızı ÜZERİNDE ( عَلَيْهِ ) bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız” derler. (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler?
2-Bakara 170 Ve izâ kîle lehumuttebiû mâ enzelallâhu kâlû bel nettebiu mâ elfeynâ ALEYHİ âbâenâ e ve lev kâne âbâuhum lâ ya’kılûne şey’en ve lâ yehtedûn(yehtedûne).
Fevk’in ala’dan farklı olduğunu anlıyoruz. Demek ki “fevk” ile sivrisineğin vücudunun ana bölümündeki (gövdesindeki) bir şeyden bahsetmiyoruz. Şimdi diğer “fevk” kelimelerinden ayetlerin tanımlayıp belirlediği, kelimeyi bize öğrettiği birkaç örnek daha verelim. Kuran’ın nasıl öğrettiğine şahit olacaksınız.
Nisa11 ilginç bir tanımlayıcı ayettir. 2 rakamının üzerinde olanlar için fevk kelimesi kullanılmıştır. 3 ve daha büyük sayılar, 2’den değil ama hemen üzerinden artmaya başlayan rakamlardır. Mecazen de yukarısındadır.
4-Nisa 11 Allah size miras taksimi şöyle ferman buyuruyor: Evlâdınızda: Erkeğe iki dişi payı kadar, eğer hepsi dişi olmak üzere ikinin ÜZERİNDE (Fevkasneteyni) iseler bunlara terikenin üçte ikisi…
Enam 18 fevk kelimesi için müthiş belirleyici bir ifade içeriyor. Allah asla bizden bir parça değil, bizden münezzehtir ama şah damarımızdan bile bize yakın, hep bizimle birlikte, hep üzerimizde gözetleyici, gerektiğinde Kahhardır. Mecazen hep yukarımızda, üstümüzdedir.
6-Enam 18 O, kulları ÜZERİNDE (fevka) kahredici olandır. O, hüküm ve hikmet sahibi olandır, haberdar olandır.
Yine belirleyici bir ifade. Azab üstünüzü ve altınızı kaplamış durumda, ol emrini bekler. Bakın ayetler, her yönüyle anlayalım diye nasıl açıklanıyor.
6-Enam 65 De ki o size ÜSTÜNÜZDEN (fevkıkum) veya altınızdan bir azâb salıvermeğe, yahud birbirinize katıp bazınızın bazınızdan hıncını tattırmaya da kadirdir, BAK AYETLERİ NASIL TASRİF EDİYORUZ, GEREK Kİ FIKHİYLE ANLASINLAR.
Ateşten örtüler… Fevklerinde bir örtü var. Dumanlı dağlar örneğimizdeki gibi.
7-Araf 41 Onlara, cehennem ateşinden bir döşek ve ÜZERİNDE de (fevkı-him) örtüler var. Biz zalimleri böylece cezalandırırız.
Üzerinde gölgelik… Neredeyse tepelerine düşecek… Yine çok belirleyici bir ifade.
7-Araf 171 Bir zamanlar dağı, sanki bir GÖLGELİKMİŞ GİBİ ÜSTLERİNE (fevka-hum) geçirmiştik. Onlar ise neredeyse tepelerine düşecek sanmışlardı. (Onlara demiştik ki:) “Size verdiklerimize sımsıkı sarılın ve onda olanı düşünün, ki sakınasınız.”
İşte fevkin en belirgin tanımlarından biri… Kökünden, yerden koparılmış, ama hala yerle irtibat halinde. Yerin üzerinde fevk haline getirilmiş, yerle irtibatı en aza indirgenmiş bir ağaç. Yerin üstüne koysanız da yerle irtibatı çok zayıf olduğu için ayakta kalamıyor.
14-İbrahim 26 Kötü bir sözün misali, GÖVDESİ YERDEN KOPARILMIŞ (min fevkı el ardı), o yüzden ayakta durma imkânı olmayan (kötü) bir ağaca benzer.
Çok net bir açıklama. İşte tavan üstlerinde fevk (above) halinde…
16-Nahl 26 Onlardan öncekiler, hileli düzenler kurmuşlardı da, Allah(ın azab emri) onların kurdukları yapıların temellerine geldi, böylece ÜSTLERİNDEKİ (min fevkı-him) tavan tepelerine çöktü; azab onlara şuurunda olmadıkları yerden gelmişti.
Fevk’in en iyi tanımlarından biri daha… Üst üste tabakalar fevk halinde.
24-Nur 40 Ev ke zulumâtin fî bahrin lucciyyin yagşâhu mevcun min FEVKıhî mevcun min FEVKıhî sehâb(sehâbun), zulumâtun ba’duhâ FEVKa ba’d(ba’dın), izâ ahrace yedehu lem yeked yerâhâ ve men lem yec’alillâhu lehu nûren fe mâ lehu min nûr(nûrin).
24-Nur 40 Yâhud derin bir denizdeki zulümât gibidir, onu bir dalga bürüyor, ÜSTÜNDEN bir dalga, ÜSTÜNDEN bir bulut, öyle zulümât ki BİRBİRİ ÜSTÜNE, elini çıkardığı vakit onu görmesi ihtimali yok, her kime de Allah, bir nûr yapmamışsa artık onun için hiç nûr yoktur
Ve daha birçok ayet fevk’i tam da anladığımız şekilde kullanıp tanımlıyor. Felsefeyi, bilimi işaret etmekle kalmıyor, Kuran bilmeyene ihtiyacı karşılayacak kadar Arapça bile öğretiyor.
33-Ahzab 10 Hani onlar, size hem ÜSTÜNÜZDEN, hem alt tarafınızdan gelmişlerdi…
39-Zümer 16 Onların ÜSTLERİNE ateşten tabakalar, altlarında da tabakalar vardır…
42-Şura 5 Gökler, neredeyse ÜSTLERİNDEN çatlayıp parçalanacaklar…
49- Hucurat 2 Ey imân etmiş olan zâtlar! Seslerinizi Peygamberin sesinin ÜSTÜNE yükseltmeyin ve O’na sözü bağırırcasına söylemeyin…
50-Kaf 6 ÜZERLERİNDEKİ göğe bakmıyorlar mı?…
67- Mülk 19 ÜSTLERİNDE olan kuşlara bakmazlar mı ki KANATLARını açarlar ve kapayıverirler…
69-Hakka 17 Melek(ler) ise, onun çevresi ÜZERİNDEDİR. O gün, Rabbinin arşını onların da ÜSTÜNDE sekiz (melek) taşır.
78- Nebe 12 Sizin ÜSTÜNÜZE sapasağlam yedi gök bina ettik.
Velhasıl ilgilendiğimiz ayete dönebiliriz. Demek ki bizim dişi sivrisineğin üzerinde/fevkinde/above/over bir şey var ve Allah hem bizim dişi sivrisineğimizi hem de onun üzerinde fevk halinde olan şeyi örnek göstermekten utanmayacağını söylüyor. Peki nedir dişi sivrisineğin fevkindeki o şey? Allah’ın misal getirmekten utanmayacağı! Ama birilerinin utanacağı!!!
ss6
5. Kim Utanır ve Neden Utanır?
“Şüphesiz Allah bir dişi sivrisineği ve yukarısındaki şeyi misal getirmekten utanmaz.”
Allah böyle bir şeyi gündeme getirmekten utanmadığını söylediğine göre başka birileri demek ki bunu gündeme getirmekten utanabilirler. Kimdir onlar? Elbette yarattığı biz insanlar… Peki, utandığımız nasıl belli olur da “işte bak şu kişi utandı” derler? Belirtisi nedir? Elbette yüzümüz kızarır. Peki, hangi şeylerden utanırız? Neden yüzümüz kızarır? Ve kızarırsa ne olur?
İnsanların utandıklarında, heyecanlandıklarında, bir karşı cinsin yanında kendileri hakkında ne düşünüldüğünü kontrol etmek istediklerinde ve görüldüğü gibi en çok da cinsellikten bahsedildiği veya ima edildiği durumlarda yüzleri kızarır ve bu son derece normal bir tepki olarak görülür. Birçok dindarca, dini hassasiyetleri nedeniyle adının bile anılmak istenmediği evrimci Darwin ise ilginçtir ki, çoğu insanın alelade bir şey olarak gördüğü yüz kızarması refleksini “tüm insan tepkileri arasındaki en garibi” olarak tanımlamıştır. Buradaki evrimsel sebebin de “empati” olduğunu ileri sürmüştür. Evet kesinlikle bir çeşit empati vardır. Çünkü bizim hakkımızda başkalarının ne düşündüğünü düşünür, onun gözüyle bakmaya çalıştığımızda rahatsız oluruz. Bu kendimizi koruma altına almaya yönelik bir refleks olması dolayısıyla gayri ihtiyari bir empatidir.
“İşte empatinin bir sonucu olarak, yüz kızarıklığının sosyal bir davranış göstergesi olduğu bilinmektedir. East Anglia Üniversitesi’nden Dr. Ray Cozier’e göre, yüz kızarıklığı, var olan olumsuz bir durumdaki pişmanlık ve pes etme belirtisi olarak evrimleşmiştir. Sosyal yapı içerisinde, karşı tarafa içinde bulunulan durumu anlatmanın kısa ve hızlı bir yolu olarak evrimleşmiş olabilir.
İşte âşık olduğumuzda, utandığımızda, öfkelendiğimizde, korktuğumuzda yüzümüzün kızarmasının nedeni, bu önlemlerdir. Bu duyguları yaşadığımızda, ya cinsel birleşme ihtimali doğduğu için, ya da kaçma veya savaşma durumunun kaslara daha fazla besin göndermesi zorunluluğundan ötürü, vücudumuz adrenalin isimli bir hormon salgılar. Hepimizin adını duyduğu bu hormon, kalp ritmini arttırır ve kaslardaki damarları genişletirken, diğer birçok damarı daraltır. Bu sayede, kaslarımıza genişleyen damarlardan daha fazla kan giderken, diğer organlara giden kan azaltılmış olur. Bu da, savaşma ya da kaçma sırasında kasların ihtiyacı olan ekstra besini sağlar.
İşte adrenalin hormonunu salgılamayı emreden organ, vücudumuzun kontrolüne sahip olan beyindir. Beynin hipotalamik-hipofiz ekseni adı verilen bölgesinden salgılanan Adrenokortikotropik Hormon (ACTH), böbreküstü bezlerini uyararak adrenalinin üretilmesini sağlar. Salgılanmayı, yani kan dolaşımına karışımını sağlayan ise beynin kontrolünde olan sempatik sinir sistemi tarafından yapılan uyarıdır. Bu sinir uçları, nikotinik asetilkolin reseptörleri üzerine etki eder, bu da kalsiyum akışını etkiler. Kalsiyum, kromafin granüllerinin hücre dışına çıkmasına neden olur ve adrenalin kana bu şekilde karışır. Böylece, korkmamıza, âşık olmamıza, heyecanlanmamıza, öfkelenmemize neden olan uyaranları değerlendiren beyin, ona uygun bir cevap üretir.
İnsan yüzünde, birçok kas bulunduğundan, bu kaslara giden damarlar da genişletilir. Bu genişleme, beraberinde daha fazla kanı getirir. Bu sebeple, yüzümüz öncelikle pembeleşir, sonrasında ise kızarır. Bu renk değişimi, artan kan miktarından kaynaklanmaktadır.” (www.evrimagaci.org)
Adrenalin hormonu kana karıştığında, neredeyse bütün vücudu alarma geçirir. Sindirim organlarının hareketlerini engeller ve sindirme sürecini durdurur. Böylece sindirime katılmayan önemli miktardaki kan, kasları beslemek üzere boşta kalmış olur. Aynı zamanda kalbin ritmi hızlanır, kan basıncı artar. Akciğerlerin bronşları genişleyip, oksijen girişini ve kanın oksijenle beslenmesini hızlandırır. Kandaki şeker miktarı artar. Bu da kaslara fazladan enerji sağlar. Nihayet gözbebekleri genişler ve gözlerin ışık uyarımlarına karşı duyarlılığı artar. Bütün bu etkiler bir araya geldiğinde ise, bir insan ister kaçma, isterse de savunma durumuna geçmek üzere olsun, her durumda büyük bir performans göstermeye hazır duruma gelir.
Yüz kızarması, sadece utanma durumunda değil, şaşırma, kızma, heyecanlanma, korkma veya stres hissi durumunda da ortaya çıkabiliyor. Ayrıca kızarma, yaş ve tecrübe miktarıyla da alakalı. Şaşırtıcı bir gerçek de, işitme ve görme engellilerin de yüzlerinin kızarabildiği. Hatta bir kişinin, kendisinde utanma duygusu yaratabilecek herhangi bir şeyi düşündüğünde bile kızarabildiği ortaya çıkarılmış.
Utanma hissiyle birlikte ortaya çıkan etkiler, sadece kızarma ile sınırlı değil. Çoğunlukla kalp atışlarında hızlanma ve bazı durumlarda da “ürkme” hissi bile ortaya çıkabiliyor. Yüz kızarması, belirli zihinsel süreçlerin üst üste gelerek, utanma güdüsü oluşturması ve sonuçta da fonksiyon yetersizliğine sebep olması nedeniyle ortaya çıkan bir durum. Zihin karışıklığı durumunda, sempatik sinir sistemi devreye giriyor ve çevresel kılcal damarlar, vazodilatör maddelerin etkisiyle genişliyor. Bunun sonucunda da kan akışı hızlanıyor ve yüz ile boyun çevresine daha fazla kan geliyor. Bu tepkiler, “utanma” mesajını vücut genelinde cevaplayan hipotalamus’un kontrolünde. Utanma durumunda vücut sıcaklığında da artış görülmesi nedeniyle, kan, en çabuk soğuyabileceği noktalara gönderiliyor: eller, ayaklar ve yüz.(www.biltek.tubitak.gov.tr)
Çok baharatlı yemekler ya da bazı hazır yemekler de ve lokanta yemeklerinde bulunan monosodyum glutamat da yüz kızarmasına neden olabilir. İnsan vücudunda da monosodyum glutamat bulunuyor mu? Evet bulunuyor. Yetişkin bir insan vücudunda (yaklaşık 70 kilogram ağırlığında) bulunan toplam glutamat miktarı yaklaşık 1.800 gramdır. Bunun yaklaşık 10 gramı serbest glutamat olarak beyin, kaslar, böbrekler ve karaciğerde bulunur. (Gıda Güvenliği Derneği)
s7
Dişi sivrisinekten nerelere geldik! Biraz psikoloji, biraz evrim, biraz anatomi derken kendimizi gıda güvenliğinde bile bulduk. Çok baharatlı ve hazır yemekler yemeyle sivrisinek arasındaki bağı sağlık yönünden bir ders bağlantısı olarak sizin algınıza bırakıyorum ve biyolojik verileri karıştırmaya devam ediyorum. Sivrisineğin bütün anatomisini değil, sadece ayetle ilgili olarak tespit ettiğim birkaç özelliğine değineceğim. Sonra dişi sivrisineğin fevkindeki şeyin ne olduğu ve yüz kızarması ve utanma meselesiyle bunun ilgisini ortaya koyacağım.
Aslında ne anlatmak istediğimi yavaş yavaş anlamaya da başlamışsınızdır. İnsanların yüzünün genellikle cinsel içerikli şeyler mevzubahisse kızardığını hatırlamış olduk. Ayetin ilk cümlesine tekrar bakalım…
“Şüphesiz Allah bir dişi sivrisineği ve yukarısındaki şeyi misal getirmekten utanmaz.”
Demek ki bu ayetin dişilik, erkeklik ve dolayısıyla cinsellikle ilgili bir içeriği var. Allah’ın bize verdiği bir davranış biçimi olan utangaçlıkla (günahı umursamayanlar hariç) çoğumuz böyle şeyleri konuşurken ve böyle şeylerden misal getirirken utanırız. Ama Allah yarattığı her şeyden haberdardır ve bizim gibi olmaktan münezzehtir. O böyle bir misal getirirken bizim anladığımız biçimde bir utanma duygusuna girmez. O’nun sakınabileceği, bizim gibi bir cinsellik ve şehvet esması yoktur. Hak olan gerçek ne ise O bize onu bize işaret eder. Peki o halde, ayetteki cinsel içerik nedir?
ss8
6. Sivrisinek Biyolojisi
Sivrisineklerin biyolojik yapısı ve bu yapının barındırdığı olağanüstülükler bize Allah’ın yaratma sanatını gösterir ve “subhanallah” dedirtir.
Örneğin sivrisineklerin (ayette anılan) sadece dişilerinin kan emdiğini ve bunu beslenmek için yapmadığını hatırlayalım. İleride bu önemli konuya döneceğiz. Yumurtaları için gerekli olan proteinlerin, aminoasitlerin ve amonyağın karışımının kanda olduğunu bilmesi ve bununla cezbedilen sivrisineğin insan damarına hassas bir cerrah edasıyla girişi takdire şayandır.
 (Sivrisineğin kan emişi görüntülendi http://www.youtube.com/watch?v=JHuPqb8sJYs )
Örneğin sivrisinek tüm yeteneklerini su altında iken elde eder ve uçmaya başladığında her şey hazırdır onun için.
Örneğin kanda bulunabilecek sıtma ve sarıhumma gibi parazitleri önemsemeden kabul edip yayabilen sivrisinek HIV ve benzeri virüsleri asla emmemesi ve yaymaması bizim için bir nimettir.
Örneğin kan emme esnasında açtıkları kesiğin içine salgıladıkları enzim sayesinde kanın pıhtılaşmasını önlemeleri nasıl bir tesadüf eseri olabilir ki! İki küme halinde ama yüzlerce gözü vardır. Kan emici hortumunda altı bıçağı vardır. Her iki yönde üçer kanadı, kızılötesini gören bir algı sistemi vardır. Lokal anestezi yapar, kan analizi yapar ve her kanı tercih etmez. Örneğin bağışıklık sistemimizi güçlendirir. Örnekler örnekler… Subhanallah!
Bu yazı eğer mankenli mehdilerin (!) kitaplarında olsaydı daha ne örnekler kopyalayıp yapıştırıp sayabilir ve bu gözden geçirilmemiş bilgi bombardımanından sonra altına ayeti de yerleştirerek “işte ayetteki sivrisinek mucizesi” diye milleti oyalayabilirdik ama bu yazının hedefi ayetin hak olduğunu ispat eden mucizeyi ortaya koymaktır. O yüzden acele etmeden, tane tane gidiyorum. Bu bilgilerin birçoğu elbette bilimsel araştırmalar sonucu ortaya çıkartılmıştır. Azıcık ilgilenen herkes bu bilimsel verilere ulaşabilir de. Ama bizim meselemiz ayetle bağlantısı kurmak. Biz tüm bunları anlatarak Allah’ın varlığını delillendirebiliriz ama tüm bunları ortaya koymamız ayetin delilini, Allah lafzı oluşunun delilini ortaya koymaz. Tüm anlatılanlardan ve sadece kitap değil kâinattaki diğer tüm ayetlerden de elbette dersler alabiliriz. Sivrisinek için de bu böyledir. Sıcak ve kokulu vücutların sivrisineği daha çok cezbetmesi bize “temiz olun” mesajı değil midir? Aşırı baharatlı yiyecekler, sigara ve alkolün yüzdeki ve boyundaki kızarmalara neden olması ve sivrisineğin daha da kolayca bulabileceği şekilde kızaran bölgelerdeki damarların genişleyip daha çok kanla dolarak sivrisineğe kolaylık sağlaması bize “sağlığınıza dikkat edin” mesajı değil midir? Üstelik bu işlere vesile olan vücudumuzda çok çok az bulunan bir salgı. Nasıl da devreye girip vücudumuzu hareketlendiriyor. Buna da Subhanallah…
“Eğer vücudumuzda bulunan kan, 2 metre derinliğinde 100 metre çapında bir gölle karşılaştırılacak olursa, kanımızda bulunan adrenalin miktarı bu göle dökülecek bir çay kaşığı dolusu sıvı kadar olacaktır.” (Helena Curtis, Sue Barnes, Invıtation To Biolog, s. 467)
Sadece utanan, sıkılan, koşan, heyecanlanan değil, geceleyin yalnız başına karanlık bir odada yatarken korkan çocuk da istem dışı adrenalin salgılayarak kan damarlarını genişletir ve yine küçük sineğimizin iştahını kabartır ve işini kolaylaştırır. Buradan da “gereksiz korkularınızdan arının” mesajı alınabilir.
Öyledir ama ulaştığımız tüm bunlar bilgiden öteye geçmiyor, Allah’ın varlığını delillendirse de ayetteki işaret edilen mucizeyi yine de ortaya koymuyor. Çünkü ayette bunları işaret eden bir kelime yok. Tüm bunların içinde öyle bir şey ya da şeyler bulmalıyız ki on dört yüzyıldan fazla bir süre önce kitaba konulmuş bu ayetin mucizesini ortaya koyabilsin. Kimileri sivrisineğin üzerindeki hastalık taşıyıcı ve gözle görülmeyen parazitlerden de bahsedebilir ama bunlar sivrisinek vücudunda farklı bölgelerde de olabiliyor. Sadece yukarısında (above, fevkinde, tepesinde) bulunmuyor. Demek ki aradığımız mucize bu değil.
Soru soruyu üretiyor. Utanma kelimesini çözdük, dişi sivrisineği bulduk… Bunlar ayette görünüyor ama erkek sivrisinek nerede hiç düşündük mü? Bir yerde bir dişi varsa yakınlarda bir yerlerde erkekler de dolaşıyor olmalı. Hadi onları bulalım. Öyle bir bilgiye ulaşalım ki şu cinsellik konusunu apaçık ortaya dökelim. Utanma duygumuzu bastırıp hadi sivrisinekler nasıl çiftleşiyor, bir inceleyelim mi? Tezimiz hatalıysa da, en kötüsü hata yaptığımız noktaya geri döneriz. Ne dersiniz!
Yoksa sivrisineğin cinsel organı mı var tepesinde!!! Bakıyoruz… Hayır! Kanatları var sadece! Evet, fevkinde kanatları var. “Fevk”ten kastın ne olduğunu bir ihtimal bulduk!!! Çok güzel!!! Müthiş!!! Kanatlar… Ama cinsellik ve utanma bunun neresinde?
ss5
7. Sivrisineklerin Çiftleşme Biçimi
Sivrisinekler dişi olsun erkek olsun bilinenin aksine kanla değil çiçek özleri ile beslenirler. Sadece dişi sivrisinekler kan emer ve bunu da beslenmek için değil taşıdıkları yumurtaların ihtiyacı olduğu için yaparlar. Demek ki dişi sivrisinek yumurtaları döllendikten sonra kan aramaya başlar. Peki yumurtalarını nasıl döllerler, nerede bu erkek sivrisinek!!! Gelsin bakalım!!!
Dişi sivrisinek erkek sivrisineğe göre çok daha hızlı kanat çırpar. Saniyede en az 500 defa!!! Bu olağanüstü bir rakamdır. 1000 rakamına kadar telafuz eden kayıtlar da var. Bir insanın saniyede 500 defa kollarını indirip kaldırdığını düşünün. Herhalde kol diye bir şey kalmazdı vücudumuzda!!! Her neyse… Dişinin bu hızlı kanat çırpışının oluşturduğu ses titreşimleri erkeğin ince tüycükler halindeki hassas duyaçlarına ulaşır. Şehvete kapılan erkek sivrisinek böylece dişisini bulur ve cinsel organının yanındaki çift yönlü kıskaçlarla dişi sivrisineğin organını yakalar. Çiftleşme genellikle havada bazen de düz ya da yatay bir zeminde gerçekleşebilir. Çiftleşmeden bir süre geçtikten sonra erkek sivrisinek ölür. İşte bu noktada dişi sivrisinek döllenen yumurtaları için kan aramaya başlar ve ardından bildiğimiz süreç gerçekleşir. Karbondioksit ve oktenolü daha çok salan, vücudu daha sıcak, nemi yüksek hayvan ve insanları kan tercihine göre seçer, damarı bulur ve üremesi için bu çetin süreci çalıştırır.
Tüm bunların ardında da akıllı bir tasarlayıcı yok, tamamen tesadüf öyle mi!!! Herşeyin oluşumunu tesadüfe bağlayan zihniyet acaba her an bu tesadüflerden birinin farklı gelişip bir canlının neslinin tükenebileceğini veya hassas ayarlarla işleyen şu evrenin bir anda dengesini alt üst edecek bir tesadüfün de olabileceğini düşünemez mi? Tesadüfe bile inansa bir kişi bu tesadüflerin evrenin sonunu ansızın getireceğini düşünemez mi? Görmüyor mu ki nedense bu tesadüfler hep olumlu ve hayatın devamına hizmet edecek şekilde gerçekleşiyor?
“Şüphesiz Allah bir dişi sivrisineği ve yukarısındaki şeyi misal getirmekten utanmaz.”
İşte bir ayetin sadece ilk cümlesinden yola çıkarak nerelere geldik… Bu da tesadüf değil mi!!! Aynı ayet ve hatta aynı cümle içerisinde bir şeyler söyleniyor ve bu söylenenler koskoca kitabın hiçbir noktası ile çelişmediği gibi her yönüyle güncel bilimsel tespitlere de birebir uymakta!!! Dişi sivrisinek ve onun kan emiyor oluşu.. Erkek sivrisineklerde kesme bıçakları ve emme hortumu bulunmaması… Dişi sivrisinek ve üst kısımdaki kanatlarının oluşturduğu bir ses sirkülasyonunun erkek sivrisineğe ulaşması… Bu misalin cinsellik çağrıştırması ve gerçekten de bilimsel olarak cinsel birleşmeye işaret ediyor oluşu… Cinsellik çağrıştıran bu misalin Allah tarafından verilmesi esnasında Allah’ın bu örneği vermekten utanmadığını özellikle belirtmesi…
Düşündüğünü iddia ettiği halde Kuran’ı inkar edenler hadi söyleyin; nasıl bir tesadüftür bu!!! Matematik ve olasılık hesabı da mı bilmiyorsunuz? Hadi bilmiyorsunuz, peygamberin 1400 küsür sene önce mikroskobu, hassas ultrason cihazları ya da ne bileyim yüksek çözünürlüklü slow motion kameraları mı var dı da bu kadar karmaşık şeyleri tespit edip ayeti ona uygun şekilde yazdı!!! Ve işi gücü bırakıp, elinde bir büyüteçle sivrisineklerin cinsel hayatını mı inceledi!!! Eğer her ayette böyle uğraştıysa tüm kitabın ayetlerine nasıl ömür yettirdi!!!
İşte gördüğünüz gibi sivrisineğin fevkinde aradığımız şey, kanatları ve o kanatların çırpılmasıyla oluşan ve cinsel çağrışım yapan ses titreşimleriymiş meğer. Sivrisineğin tam üzerinde, tepesinde, yukarısında, fevkinde bir faaliyet. Dağların üzerindeki duman gibi, helikopterin üstündeki paller gibi, bulutların üzerinde gezer gibi…
İnnellahe LA YESTAHYI ey yadribe meselem ma BEUDATEN fe ma FEVKAHA
Ayetin orijinalinde ilk cümlesinin “fevkindeki” (fevkaha) denerek bırakılıp ikinci cümleye geçilmesi de manidardır. Çünkü eğer cümle sadece bir nesneye ya da sadece oradaki olaya işaret olsaydı bu ayrıca belirtilirdi. Ama buradaki fevaha’dan önceki “ma” hem bir nesneye (kanatlara) hem de bir oluşa (o kanatların işlevine) işaret etmekte ve cümle sonunda tamamlanmayarak ve sadece “fevkindeki” denerek bize araştırın mesajı vermektedir. Oysa bir önceki “ma” dan sonra dişi sivrisinek (beudaten) kelimesi tamlanmış ve fevk’in sonuna dişilik eki (ha) eklenmiştir.
Bu bölümle ilgili son olarak şunu söylemek istiyorum: Fevk aslında Türkçeye geçmiş bir kelimedir. Bu nedenle fevk kelimesini olduğu gibi ayette bırakmak onu çevirmekten daha makul gibi görünüyor. Çünkü ne kadar yön belirten kelime kullanırsak kullanalım tam olarak “fevk” in anlamını karşılamıyor. Bu kelimeyi bilmeyenler için sözlük bölümüne açıklaması yapılarak ayette kelimeyi bırakmak en doğru şey gibi görünüyor. Hiç değilse okuyucuya sözlük karıştırıcı ve öğretici olur. Çünkü ister tepesinde diyelim, ister yukarısında, ister üstünde, ister üst tarafında, ister üzerinde, algı çoğunlukla sineğin sadece vücudunun bir bölümünde bulunan bir şey olabileceğine yine de kayıyor. Oysa işaret edilen şey kanatlar ve hatta kanatlarla beraber onun işlevi. Bu durumda hiçbir paranteze gerek kalmadan ayetin meali şöyle oluyor.
“Şüphesiz Allah bir dişi sivrisineği ve onun fevkindekini misal getirmekten utanmaz.”
2013-11-08_045256
8. Ayetin Diğer Cümleleri
Elbette inananlar bu ayette bir mucizenin (delilin) olduğunu bilirler ve aslen değil sivrisinekte, yaratılmış her mahlûkatta Allah’ın delillerini ortaya koyan mucize tabir ettiğimiz belirtiler olduğuna emindirler. Ayetin devamında ne söyleniyordu bakalım…
“fe emmellezıne amenu fe ya’lemune ennehül hakku mir rabbihim”
“İman edenler bilirler ki, o şüphesiz haktır, Rabb’lerindendir.”
Burada “hak” gerçek manasındadır. İman edenler böyle bir ayete rastladıklarında bilirler ki burada Allah’ın işaret ettiği bir gerçek vardır. O’na hamd olsun ki bize bu gerçeği görmeyi de nasip etti. Çünkü bizim hedefimiz burada bir gerçek olduğuna inanmış olmamızdı. Orada (güncelde anlaşıldığı manasıyla Kuran’ı ispat eden) bir mucize olması gerektiğine inanmış olmamızdı. İşte bu bizim imanımızdı.
Eğer inanmamış olsaydık “amaaan” der geçerdik, “kim düşünecek, çok zor” deyip vazgeçerdik. Eğer dini daha da hafife alanlar olsaydık “ne olacak işte, Allah ne demiş olacak ki” diyerek bu işle ilgilenenleri küçümserdik. Hiç inanmıyorsak o durumda da “zorlama kardeş, peygamberin uydurduğu bir cümle işte” der alay ederdik. Eğer gerçeği örtme peşinde olsaydık işte öyle yapardık… Dalga geçerdik… İşte aşağıdaki soru dini hafife alanların öğrenme hevesi değil, alayıdır.
“ve emmellezıne keferu fe yekulune maza eradellahü bi haza mesela”
“Küfre sapmışlar ise şöyle derler: “Allah, bunu örnek vermekle ne demek istedi?”
Yoksa buradaki sorgulamaya karşı bir duruş değildir. Allah sorgulamayın der mi? Bu ayetin öncesinde ve sonrasında birçok ayetle Bakara suresinin önemli bir bölümünde Allah dini hafife alıp alay edenleri anlatmakta ve tam da ortasında bu ayeti dile getirmekte iken Allah “sorgulamayın” der mi? Aksine “burada bir gerçek var, araştırın, öğrenin” der. Biz de Allah’ın izniyle onu yaptık. Hatırlayın, ayetin sonunda ne deniyordu!
“yüdıllü bihı kesırav ve yehdı bihı kesıra* ve ma yüdıllü bihı illel fasikıyn”
Allah onunla birçoğunu saptırır, birçoğunu da onunla doğruya ve güzele kılavuzlar. Allah onunla fâsıklardan başkasını saptırmaz.
Elfasıkiyn duyarsız olanlar, günahkârlar, fısık halinde olanlar, engeli olanlar, önemsemeyenler demektir. Arapça “Fe-Se-Ka” kökünden gelir. Lügatta, çıkmak manasına geliyor. Daha özel bir anlam ile “olgun hurmanın kabuğundan dışarı çıkmasına” deniyor. Uygulamada ise, Allah’a itaati terk edip O’nu çok da önemsemeden yaşamaktır. Yani kısaca ilahı emirlerin dışına çıkmaktır. Daha fazla açıklamaya gerek var mı?
Neticede ayetteki mucizeyi tespitle beraber ayetin manaya en yakın çevirisi şöyle oluyor.
2-Bakara 26: Şüphesiz Allah bir dişi sivrisineği ve onun fevkindekini misal getirmekten utanmaz. İman edenler bilirler ki, o şüphesiz Rabb’lerinden bir gerçektir. İnkâr edenler “Allah, bu misalle ne irade etmiş!” derler. Allah onunla bir kesimi delalette bırakırken, bir kesimi de hidayete erdirir. Onunla dini hafife alanlardan başkasını delalette bırakmaz.
Evet Allah bu misalle şükürler olsun ki bizi delalette bırakmadı. Bize çok şey öğretti, Arapça kelimeler öğrenmemize sebep yaptı, biyoloji ve psikoloji dahil genel kültürümüzü artırdı. O oku dedi biz okuduk, çok şey öğrendik. Hatta bazı Arapça kelimeleri ve gramerini bile keşfettik. Ve en önemlisi ayette işaret edilen gerçek mucizeyi gördük ve Kuran’a olan güvenimiz tazelendi, kuvvetlendi.
Tüm anlattıklarımız fasıklara sivrisinek vızıltısı gibi gelecektir, biliyorum. Hala Allah burada ne demek istemiş ki “bırak allasen” diyeceklerdir biliyorum. Allah’a hamd olsun, biz ayetleri görüp tanıdık. Bu bize yeter.
27-Neml 93 Ve de ki: ‘Allah’a hamdolsun, O size ayetlerini gösterecektir, siz de onları bilip tanıyacaksınız.’ Senin Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir.
ss9
9. Diğer Anlatımlarda Sivrisinek Mucizesi Ayeti
Mukallit Bakışa Göre Sivrisinek Mucizesi: Allahım Allahım ne mucize dimi ya!!! Sivrisineği bile örnek veriyor Allah! Allahım sen ne büyüksün!!! (iyi de ne anladın??? Allah sivrisinek dedi ya bitti mi olay!!! O bir mucize!!! Neresi mucize? Armut deseydi de mucizeydi sana göre! İyi de niye dedi, altında ne var düşündün mü?)
Dine Duyarsız Bakışa Göre Sivrisinek Mucizesi: Amaaan boş ver! Allah ne demiş olacak ki!!! Düşünme böyle, derine inmeye gerek yok… Dinini sade yaşayacaksın!!! Çok düşünmeyeceksin!!!
Ateist Bakışa Göre Sivrisinek Mucizesi: Uydurulmuş işte… Bilimsel olsun diye atmış açıklamamış bile!!! Bu kelimelerden bu çıkmaz!!! Zorlama bilime uyduracağım diye!!!
Deist Bakışa Göre Sivrisinek MucizesiUydurulmuş işte… Dinden niye bahsediyorsun? Bilimsel tarafı güzel ama dinle ilişkilendirmeye gerek yok!!! Biz iyi olalım yeter!!!
Mankenlerin Mehdisi Ne Diyor: Ne demiyor ki! Ne varsa diyor. Doğru yanlış bütün bilimsel derlemeleri öve öve anlatıyor. Ne kadar bilimsel kaynak varsa hepsini kopyalayıp yapıştırıyor ve altına meal doğru mu bile demeden ayeti koyuyor. Al sana mucize! İçinden seç al. Maksat bilimsel görünsün ve yakışıklı olsun!!!
Pardösülü Bakışa Göre Sivrisinek Mucizesi: Ne yapacaksın sen sivrisineğin üzerindekini! Nakşilerden bir zat bir gün uçmaya kalktı ve sivrisinek gibi uçtu! Yaaaa yaaa! Siz bunları düşünmeyin, biz size ne anlatıyorsak onu dinleyin. Aklınız ermez sizin. Biz müritlerimiz kurtulsun için zamanı gelmeden hurilere bile dokunmayacağız!!!
Menzilci Bakışa Göre Sivrisinek Mucizesi: Sen sivrisineksin!!! Gözlerimin ortasına bak. Kendini sağa sola atmaya başla ve vızılda!!!
F-Tipi Bakışa Göre Sivrisinek Mucizesi: Gönül rehberimiz bize en doğrusunu ashabın bildiğini söyler. Bir burağın değil, bir sivrisineğin bile sırtında arşı ala’yı ve dil olimpiyatlarını tavaf eder onların her biri. Yıldızlardır onlar, hangisine uysanız yolunuzu bulursunuz!!!
Risaleci Bakışa Göre Sivrisinek Mucizesi: Hayvanatın en küçüğü büyük san’ata sahip. Özenmiş onu yaratan, kâinata denk tutmuş. İbret almak isteyen, dikkatle baksa, yeter. Küçük hâline bakmadan ne dersler veriyor, ne dersler… Cenâb-ı Hakk’ın kudret ve azameti her zerrede aşikâr. Onu görmeyen göze dünya girse ne yazar. Bu mahlûkât, verilen vazifeyi bihakkın ifa ediyor. Nemrud’u hâk ile yeksan etti. Bir topal sivrisinek, saltanatı tüketti! Hem, meselâ: Yaz mevsiminde, tansiyonun yüksek olduğu dönemlerde sivrisinek iş başına geliyor, görevini görüyor. Hararet zamanında vücudun idaresinden fazla olan kanın çoğalması ve bulaşık ve bazı mevadd-ı muzırrayı hâmil evridede cereyan eden mülevves kana musallat, belki memur olan sivrisinek ve pireler fıtrî haccamlar olmasın mı?”…”
Anlatıyor anlatıyor anlatıyor… da! bir türlü anlatamıyor… Sayfa sayfa anlatıyor, ilginç noktalara da temas ediyor ama yuvarlak cümleler bir türlü ayetin bağlamındaki gerçeğe, budur diyemiyor.
Tasavvufçu Bakışa Göre Mesnevi’deki Sivrisinek Mucizesi: O sinek; eşek sidiği birikintisindeki saman çöpünün üstünde gemi kaptanı gibi başkaldırıp işte şu deniz derya, üstüne çıktığım da gemi, ben de ehliyetli rey ve tedbir sahibi bir kaptanım dedi. O sidik sineğe göre hudutsuz bir derya idi. Batıl tevhilci de işte o sinek gibidir. O sidik sineğe göre hudutsuzdu. Sinekte olduğu gibi görecek göz nerede. Onun alemi kendi görüşü gibi olur. Güzü bu kadardır.
Bir sivrisinek, yaşadığı sulak ve çimenlik yeri terk edip Süley­man (a.s.)’ın huzuruna çıktı.
-Ey Süleyman, dedi, cihana adaleti yerleştirdin, adaletinden mahrum kalan kimse yok. Bize de insaf et, hakkımızı al. Biz zayıflık­la, sen kudretinle tanınmışsın. Lütf edip bizi de gamdan kurtar.
-Ey hak isteyen, dedi Hz. Süleyman, kimden şikayetçisin, söy­le! Sana zulmeden zalim kim? Allah bize padişahlığı halk göklere el açıp ağlamasın diye verdi. Kimse perişan olmasın diye saltanat ihsan etti.
-Benim feryadım rüzgârın elinden, dedi sivrisinek, onun zul­münden kan kusuyoruz.
-Ey sivrisinek, dedi Hz. Süleyman, Allah bana, hasmı da hazır olmadıkça kimsenin şikayetini dinlememeyi emretti, iki taraf da ha­zır olmazsa hakim kimin haklı olduğunu anlayamaz. Hadi git, has­mını al, öyle gel!
-Ey padişah, sözün doğru, fakat düşmanım rüzgâr da senin em­rinde.
Bunun üzerine Hz. Süleyman:
-Ey rüzgâr, dedi, sivrisinek zulmünden şikayetçi, gel de ona ce­vap ver.
Rüzgâr bu emri alınca çabucak esip geldi. Fakat onu gören siv­risinek hemen kaçmaya yüz tuttu.
-Ey sivrisinek, dedi Hz. Süleyman, nereye gidiyorsun, dur da aranızda hüküm vereyim.
-Padişahım, dedi sivrisinek, benim ölümüm onun varlığından. O gelince ben nasıl durabilirim?!
Allah’ın kapısını arayan da onu buldu mu yok olur. Nur arayan gölgeler, nur zuhur etti mi kaybolur.
Rivayetçi Bakışa Göre Sivri/sinek Mucizesi: Mekke’li müşrikler, fil, deve, gibi iri cüsseli hayvanlardan bahseden âyetleri işittiklerinde, ne Hz. Peygamber’e ne de, onun davetine icabet etmiş sahabeye itiraz etmemişlerdi. Oysa, âyetlere itiraz etmek, alaya almak için mumla bahane aramakta idiler. Ancak, Cenab-ı Hak kitabında: ‘Ey insanlar! Size bir misal getirildi; şimdi onu dinleyin: Sizin Allah’tan başka, dua edip çağırdıklarınızın (Bâtıl ilahlarınızın) hepsi bir araya gelseler, bir sineği yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa, onu da geri alamazlar. İsteyen de âciz, istenene de!’ âyetlerinde olduğu gibi, sinek ve örümcek gibi küçük canlılardan da misaller verdiğinde ve onların adlarını andığında, müşrikler, itiraza başladılar. Güya Kur’an’ı küçük düşürmek için aradıkları fırsatı bulmuşlardı. Allah, nasıl olurdu da, bu hakir ve küçük şeylerden bahsederdi. Hiç olur muydu? Onların bu tür itirazlarına, Cenab-ı Hak, Bakara Suresinin 26 âyetiyle cevap verdi: ‘Allah, sivrisinekle yahut ondan daha küçüğüyle misal vermekten çekinmez. İman edenler bilirler ki, o, Rablerinden gelen hakkın tâ kendisidir. İnkâr edenler de ‘Allah bu misalle ne demek istedi?’ deyiverirler. Allah, bu misalle nicelerini saptırır, nicelerini de doğru yola ulaştırır. Aslında, Allah’ın saptırdıkları, zaten yoldan çıkmış olanlardır.
“Sizden birinizin (yemek) kabına sinek düşecek olursa, onu iyice batırın. Zira onun bir kanadında hastalık, diğerinde şifa vardır. O, içerisinde hastalık olan kanadıyla korunur.” (Ebû Dâvud, Et’ime 49, Buhârî, Tıbb 58, Bed’ü’l-Halk 14; İbnu Mâce, Tıb 31, Nesâî, Fera’ 11)
İbnu Hacer, bunu tasrih eden rivayete rastlamadığını, ancak bazı âlimlerin teemmül ederek: “Sineğin, sol kanadıyla korunduğunu, dolayısıyla bunun zehirli kanat olduğunu, şifanın da sağ kanadında bulunması gerektiğini” söylediğini belirtir. Ebû Saîd hadisinde de zehirli kanadın (korunma vs. işlerde)  tekaddüm edip, şifalı kanadın teahhur ettiği belirtilmiştir.
Bu hadisten hareketle, sinek ve benzeri akan kanı olmayan küçük hayvanların az suyu  kirletmeyecekleri (tencis etmeyecekleri) hükmüne varılmıştır. “Çünkü denmiştir, Resûlullah (asv), içinde öldüğü zaman suyu kirletecek olan bir şeyin suya batırılmasını emretmezdi. Bu görüşe muhalefet edip: “Sineğin suya batırılması onun ölmesini gerektirmez. Nitekim hafifce batırılınca ölmez, dirisi de içine düştüğü suyu kirletmez” diyen olmuştur. Beğavî de hadisten böyle bir hüküm çıkarmıştır. Ebû’t-Tayyib et-Taberî de şöyle söyler: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu hadisle necaset ve tahareti beyan etmeyi kasdetmemiş aksine sineğin hâsıl edeceği zararın nasıl bertaraf edileceğini beyan etmeyi murad etmiştir.” İbnu Hacer: “Bu doğru bir söz ama, bu hadisten bir başka hükmün daha istinbat edilmesine mani değildir” der ve sineğin batırılma işinin farklı şekillerde yapılabileceğini belirtir.
Hattâbî der ki: ”Bazı nasipsizler, hadisin aleyhinde konuşarak: “Bir sineğin iki kanadında zehir ve panzehir nasıl bir araya cem olabilirler? Bunu da sinek nasıl bilebiliyor ki, şifalı kanadını önce kullanıyor? Sineği bu işe iten nedir?” gibi şeyler sordular. Fakat bunlar cahil veya mütecahil (cahil görünen) kimselerin sorusudur. Zira pek çok hayvan, zıd sıfatları nefislerinde cem ederler. Allah aralarını telif etmiş ve onların bir arada bulunmalarını takdir buyurmuş, onlardan hayvanî kuvvetleri ortaya çıkarmıştır. Nitekim Allah arıya, acib bir sanat olan paketlerini yapmayı ve içerisinde bal yapmayı ilham etmiştir. Karıncaya da ihtiyaç zamanı için gıdasını biriktirmeyi, çimlenmemesi için de buğdayı ortadan ikiye bölmeyi ilham etmişti. Onlara bu ilhamları yapan Zât, sineğe da kanadının birini  önce kullanıp diğerini de geride tutmayı ilham etmeye kâdirdir.”
Dubur İlmi (!) Yapanlara göre Sivrisinek Mucizesi: BA’DE yani SONRA ve BEUDE yani SİVRİSİNEK ; BA’DE denilen şey bir şeyin sonrası anlamındadır.Ancak arka plan manası bir şeyin BİR üst kademesi yada mercisidir. Kuran`da BEUDETEN yani sivrisinek deyimide bu kavramdan türetilir. Bir insan , eğer yaşadığı bugünü için yada geleceği için , geçmişten ders alıp ve buna göre davranıp bugününü ve-veya geleceğini bir üst merciye, makama , kaliteye , standarda yükselttiğinde, yapmış olduğu bu güzel davranışa BA’DE yani SONRASI yada BEUDETEN yani SİVRİSİNEK denilir.
Allah 2/26`da bu davranışa dikkat çekmekte ve bunun mükafatının , bununlada kalmayacağına dahada FEVKI`nın olacağına, olabileceğine işaret etmektedir. ”ma beudeten fema FEVKAHA”..2/26`da Allahın sivrisinek örneğini neden verdiğini çok şükür bizler iman edenler olarak anlıyoruz. Ancak SİVRİSİNEK deyimi sadece şekli olarak anlaşılıp tıpkı 19 olayı gibi MANA ve HAYATA entegre ettirilmez yada ettirilemezse o zaman kişi KEFERE konumuna girer.
2/26`da geçen ELFASIKIYN deyimi ; işlenilen yada yapılan bir HAYRA yada ŞERRE karşı DUYARSIZLIĞI ifade eder. 2/27`de anlatılan ”Allahın misakını bozarlar” deyiminde anlatılan şey ; geçmişten ders almamaktır. Aynı ayette geçen ”yaktaune ma emerellahu bihi en yus’ale” yani Allahın birleştirilmesini istediği şeyi keserler deyimide ; birleştirilmesi istenilen şey , işte geçmişten çıkarılan dersin günümüzle kurulması istenilen bağlantısıdır.Bunun kesilmemesi istenilir. Geçmişten ders almayanlar yada alsalar bile bu dersi bugünüyle ilişkilendiremeyenler, tabii olarak yeryüzünde FESAD çıkaracaklardır 2/27.. Bir müslüman, geçmişinde yapmış olduğu bir yanlış yada günahın bedelini nasıl ödediğini aklından çıkarmamalı, bugün yada gelecekte benzer bir senaryo ile karşılaştığında bundan kaçınmasını bilmelidir. İşte burada geçmişinden aldığın derse KAN yani CAN , davranışının adına ise SİVRİSİNEK yani BA’DE yani BEUDETEN yani SONRASI yani SONRAYI düşünme denilir.
Sivrisinekler KAN`la beslenirler. Nitekim 3/135`te EL Muttakıynler`in özelliklerinden bahsedilirken ”lem yusirru ala ma fealuhu” yani onlar yanlışlarında ısrar etmezler aynı yanlışı tekrar tekrar yapmazlar anlamı vardır. Allah cümle muminlerin BU BAĞLAMDA amellerine SİVRİSİNEK olmayı nasip etsin..!
ss1
Millete saldırıyorum zannetmeyin. Kibirden değil, bilmişlikten değil. Fark edişten. Kendi tespitlerimden sonra acaba yanılmış olabilir miyim diye hepsini saygıyla ve merakla okudum, dinledim. Bu farklılıkları göstermem lazımdı. Doğru, yanlış ya da eksik görebilirsiniz ama benim bulduklarım bunlardı. Biraz mizahi yaklaşmış olduğum satırlar olsa da gerçek maalesef bu. Bize ne diyorlar: Arapçayı bile doğru dürüst bilmiyorsunuz, mealleri okuyup kafanıza göre anlamaya çalışıyorsunuz, size mi kaldı!!! Gördüğünüz gibi muvahhitlere kaldı, başkaları hep saçmalamış.
Yorum sizin… İster sadece Kuran diyerek tevhid yolunu benimsersiniz, isterseniz yukarıdakilerden herhangi birinin yolunu seçersiniz. Sizin bileceğiniz iş… Yeter ki aklınızı kullanın. Bence sözü dinleyip en güzeline, yani Kuran’a uyun. Ben onunla buldum. Tavsiyemdir.
Tefekkürümüzdür. En doğrusunu Allah bilir.
Kalemzade Kamil

1 yorum:

  1. Allah razı olsun emek vermişsiniz,bizde faydalandık.

    YanıtlaSil